Atanmış mirasçıların reddi ne demektir ve bu işlem uygulaması nasıl yapılır? Atanmış mirasçı; miras bırakanın bir ya da birden fazla kişiyi terekesinin tamamı veya bir bölümü için hak sahibi yapmasıdır. Miras bırakanın iradesine dayanan mirasçılık, yani atanmış mirasçılık bir vasiyetname veya miras sözleşmesi ile yapılabilir.
Miras Kanunu madde 516/I’e göre; “Miras bırakan, mirasının tamamı y ada belli bir oranı için bir veya birden çok kişiyi mirasçı atayabilir”. Bu nedenle mirasçı atamasında önemli olan, lehine tasarruf yapılmış olan kişiye, terekedeki belirli bir şeyin ya da belirli bir malvarlığı değerinin değil, terekenin tamamının veya bir bölümünün bırakılmasıdır. Eğer terekenin bir bölümü değil de terekede bulunan belirli bir mal ya da mal varlığı değeri bırakılmışsa, ortada vasiyet tasarrufu oluşur.
Mirasçı ataması hem vasiyetname hem de miras sözleşmesi ile yapılabildiği için, biri veya diğerine başvuru yapılması fark oluşturmaz. Fakat miras sözleşmesinde, atanan mirasçıya miras payının, miras bırakanın sağlığında devir edilmesinin özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca belirtmemiz gerekir ki; MK 572 sadece miras sözleşmesi ile mirasçı atanmasına uygulanıp, vasiyet tasarruflarına uygulanmaz.
Atanmış mirasçı gerçek kişi olabileceği gibi, tüzel kişide olabilir. Tıpkı yasal mirasçı gibi, miras bırakanın külli halefidir. Bu bakımdan, miras bırakanın ölümü ile kendiliğinden tereke üzerinde tam olarak sahibi sayılır. Başka yasal ya da atanmış mirasçılar varsa, onlarla birlikte miras ortaklığını oluşturur. Tereke borçlarından da, şahsen ve diğer mirasçılarla birlikte müteselsil sorumlu olur. Yani atanmış olarak mirasa dâhil edilen mirasçı, kendi isteği doğrultusunda mirasın reddini de talep edebilir.
Ayrıca belirtmemiz gerekir ki; Miras bırakan bir yasal mirasçının da, tasarruf nisabı oranında mirasçı atayabilir. Ancak bu halde gerçek b,r mirasçı ataması değil, mirasçının miras payının genişletilmesi söz konusu olur.
Atanmış mirasçıların reddi işlemleri yapılırken, Miras Kanunu uygulamaları yerine getirilmelidir. Zaman aşımı süresi içerisinde işlemler gerçekleştirilmelidir. Aksi olan durumlarda atanmış mirasçı, miras borca batık olsa bile, bu durumu kabul etmiş olur.
Mirasın Hükmen Reddi
Mirasçı, kendisine bırakılan miras payını reddetme hakkına sahiptir. Hükmen rette yapılabilecek usullerden biri olmaktadır. Hükmen ret belli başlı şartlara tabi tutulmaktadır. Bunu açıklayacak olursak;
- Borçlarını ödemeden aczinin resmen tespit edilmesi gerekir
- Miras bırakanın ölümü anında borçlarını ödemekten aciz durumda olması ve ödemeden aczinin açıkça belli olması
Yukarıda belirttiğimiz unsurların varlığı halinde mirasçıların karine olarak mirası reddettikleri kabul edilebilir.
Mirasçılar tarafından açılması talep edilecek hükmi ret davalarında yetkili ve görevli mahkemenin doğru şekilde belirlenmesi ve işlemlerin bu doğrultuda ilerletilmesi gerekmektedir. Görevli ve yetkili mahkemenin yanlış olarak belirlenmesi, hak kaybına neden olmaktadır.
Miras hukuku kapsamına göre belirtebiliriz ki;
- Yetkili mahkeme takipte bulunan davalı tereke alacaklısının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir
- Görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir
Mirasın Reddi
Miras bırakanın terekesinin borca batık olmasından kaynaklı olarak ya da mirasçının mirası istememesi koşulunda, miras reddedilebilir. Miras hukuku kapsamı, buradaki seçim hakkını mirasçıya bırakmıştır. Fakat bu durumu belli başlı koşullara bağlamıştır. Buradaki en önemli etken, zamanaşımı süresi olmaktadır. Mirasın reddedilebilmesi için, 3 aylık bir zaman aşımı süresi belirlenir. Bu süre miras bırakanın ölüm gününden itibaren başlar ve 3 ay sonrasında ise sona erer. Buradaki zamanaşımı süresi hak düşürücü süredir.
Mirasçı, miras bırakanın ölümünü daha sonradan öğrenmişse eğer, ölüm tarihi zamanaşımı süresinin başlangıç süresi olmaz. Buradaki zamanaşımı başlama süresi, mirasçının ölümü öğrendiği gün olarak kabul edilir.
Mirasçının, hem yasal mirasçı hem de atanmış mirasçı olması halinde, birini kabul edip diğerini reddetmesi kural olarak mümkün olmaktadır. Fakat bu durum geçerlilik açısından hak kaybına neden olur. Çünkü birinden birinin reddi halinde, reddeden diğer sıfatı ile mirasçı kalmaya devam edeceğinden, retle izlediği amacı elde edemez. Örneğin, borçlardan kurtulmak amacıyla yasal ya da atanmış mirasçılığı reddeden kişi, diğer mirasçı sıfatı devam edeceği için yine borçlardan sorumlu olmaya devam edecektir.
Mirasın Reddinin İptali
Atanmış mirasçıların reddi başlıklı yazımıza devam ederken, reddedilen mirasın iptalinden bahsedeceğiz.
Ret beyanında bulunan mirasçının fiil ehliyetine sahip olması gerekir. Ret beyanında bulunma, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olmadığı için, istenirse temsilci kullanılabilir. Ancak temsilcinin özel yetkiye sahip olması gerekir. Tam ehliyetsizlik halinde ret beyanını yasal temsilci yapar. Fakat tam ehliyetsiz vesayet altındaysa, vasinin beyanına sulh ve asliye mahkemelerinin izninin eklenmesi gerekir. Sınırlı ehliyetsizlerde ret beyanını yasal temsilci ya da onun rızası ile sınırlı ehliyetsiz yapabilir. Vesayet altındaki sınırlı ehliyetsizlerde MK 463 b.5 kuralı uygulanır.
Belirtmek isteriz ki, karı koca arasında mal ortaklığı rejimi varsa, eşlerden hiçbiri, ortaklığa girecek olan bir mirası, diğerinin rızası olmadan reddedemez. Karşı tarafın haklı bir sebep olmaksızın rıza göstermemesi halinde ya da rızasının alınması mümkün değilse, rıza için sulh mahkemesinde dava açılabilir.
Ret yenilik doğuran bir irade açıklaması olduğu için, sulh hâkimine ulaştığı andan itibaren hüküm oluşturur ve bu andan sonra geri alınamaz. Geçerli bir reddin geri alınması mümkün değilken, irade bozukluğuyla sakat olan bir ret beyanının MK 23 vd. hükümlerine göre iptal edilmesi mümkündür. İptal etme, aynı zamanda mirası kabul etme şeklinde yorumlanabilirse, artık ret hakkı da düşer. Bu yorumun yapılmadığı hallerde, mirasçı ret süresi içinde yeni bir beyanda bulunabilir. Bu arada ret süresi dolmuşsa, mirasçıya MK 616 göre yeni bir süre verilir.
Atanmış mirasçıların reddi konumuzda açıklama yaptıktan sonra, ceza halinde ret hakkının düşmesi hakkında bilgilendirme yapacağız.
Ceza Olarak Ret Hakkının Düşmesi
Terekeye dâhil olan bir malı zimmetine geçirmeyi ya da diğer mirasçılardan saklamayı MK 610/II ret hakkının düşmesi biçiminde öngörmüştür. Ancak bunun için, mirasçının zimmetine geçirdiği veya diğer mirasçılardan sakladığı malın, terekeye dâhil olduğunu bilmesi ve kasten böyle hareket etmesi gerekir. Bunun yanında bu tür bir şeyin değerli de olması gerekir. Kanun her ne kadar maldan söz ediyorsa da, bir hakkın zimmete geçirilmesi ya da saklanması da aynı sonucu doğurur.
MK 610/II’deki sebeplerden birinin varlığı halinde de mirasçı, tıpkı ret süresini reddetmeden geçirmede olduğu gibi, mirası kayıtsız ve şartsız kabul etmiş sayılır.
Mirasın Altsoy Tarafından Reddi
MK 613 hükmüne göre; sadece altsoy yönünden uygulanacak olan bu hükme göre, altsoyun miras payının tamamı eşe geçer ve eş tek başına mirasçı olur. Görüldüğü gibi burada da, bir zümrede hiçbir mirasçının bulunmaması halinde mirasın bir sonraki zümreye geçeceğinin bir istisnası bulunmaktadır. Yani altsoyun hepsinin mirası reddetmesi halinde, miras ikinci zümreye geçmemekte, bütünü ile eşe kalmaktadır.
Neden bu şekilde bir düzenleme yapıldığı MK 613’ün gerekçesinde şu şekilde açıklanır: “Dar anlamda aile ve sağ kalan eşin mirasta daha fazla korunması yönündeki çağdaş eğilimlere uygun olarak; birinci zümrede yer alan ölenin altsoyunun tamamının mirası reddetmeleri halinde. Bu ret den sağ kalan eşin yararlanması gerektiği, böyle bir ret den miras bırakanın ikinci zümrede mirasçılarının yararlanmasının mantıklı olmayacağı düşünülmektedir.
Altsoyun tamamından maksat, miras bırakanın ölümü ile ilk sırada mirasçı olan altsoydur, yoksa altsoy zümrenin tamamı değil. MK 613 açık ifadesinden anlaşılacağı üzere, bu hüküm miras bırakanın altsoyunun yanında eşinin de hayatta olması halinde uygulanabilecektir. Buna karşılık eş yoksa bütün altsoyun mirası reddetmesi halinde ne yapılacağı düzenlenmiş değildir.
Atanmış mirasçıların reddi konumuza devam ederken, mirasçılık haklarından biri olan resmi defter tutma haklarından bahsedeceğiz.
Mirasçının Resmi Defter Tutması
Mirasın açılmasından sonra mirasçılar, mirası reddetme ya da kayıtsız şartsız kabul etme yerine, terekenin gerçek durumu hakkında güvenilir bilgiye sahip olduktan sonra ne yapacaklarına karar vermek isteyebilirler. Mirasçıların mirasın kazanılması hususunda ne yapacaklarına karar vermeleri için resmi yoldan terekenin durumunun saptanmasını isteyebileceklerini düzenleyen kanun koyucu, buna ilişkin hükümleri Medeni Kanununun, MK 619-631 arasında düzenlemiştir.
Bu yola başvurarak defter tutulması talep edilince, aşağıda açıklayacağımız usule uygun olarak resmi defter tutulduktan sonra, resmi defter tutma talebinde bulunan mirasçıların zaten defter tutulmadan önce de var olan ret, kabul resmi tasfiyesi isteme hakları yanı sıra, mirası tutulan deftere göre kabul etme şeklinde dördüncü bir seçimlik imkânları oluşur. Mirasın geçmesi ile birlikte mirasçının dört seçimlik hakkı oluşur. Bunlar;
- Mirasın kayıtsız şartsız kabulü
- Mirasın reddi
- Resmi defter tutma isteminde bulunma
- Resmi tasfiye istenmesi
Ayrıca bilinmesi gerekir ki; Mirasın resmi defterinin tutulmasından sonrada mirasçının belli başlı seçimlik hakları oluşur. Oluşan hakları maddeler halinde belirtecek olursak; Mirası kayıtsız şartsız kabul, mirası tutulan deftere göre kabul, mirası ret ve resmi tasfiye isteminde bulunma. Fakat mirasın, mirasçılardan biri tarafından kayıtsız şartsız ya da tutulan deftere göre kabul edilmesi halinde, artık mirasçılar resmi tasfiye isteminde bulunamazlar.
Atanmış mirasçıların reddi ve diğer miras davaları hakkında detaylı görüşme yapmak için, internet sayfamızda yer alan iletişim bilgilerinden faydalanarak Beylikdüzü Avukat ile iletişime geçerek, danışmanlık randevusu talep edebilirsiniz.
0