Medeni Hukuk, Miras Ve Boşanma Davası

Medeni Hukuk, Miras Ve Boşanma Davası

Medeni hukuk kapsamı kendi içerisinde birkaç alana ayrılmaktadır. Bunları belirtecek olursak; Kişiler hukuku, aile hukuku, miras hukuku, eşya hukuku, borçlar hukuku diyebiliriz. Medeni hukuk sistemi içerisinde yer alan konu başlıkları da, kendi içerisinde dava çeşitlerine ve sebeplerine göre ayrımlara uğramaktadır. Kanun koyucu bütün unsurları birbirinden ayırarak yargılamaktan yanadır. Bu konuda temel hedef, kişilerin farklı konularının birbirinden ayrımı yapılarak hak kaybının önlenmesidir.

Medeni hukukun içerisinde yer alan konu başlıklarını açıklayacak olursak;

Kişiler hukuku: Bu hukuk alanı, gerçek kişiler ve tüzel kişiler olarak ikiye ayrılır. Kişiliğin başlangıcı ve sona ermesi ile ilgili olan konular, kişiler hukukunun içerisinde yer alır. Konu hakkında birkaç örnek konu başlığı belirtecek olursak; Kişiliğin sona ermesi, ölüm karinesi, fiil ehliyeti, kişilerin hak ehliyetinin başlangıcı, kişilerin ad üzerindeki hakkı, hısımlık, tüzel kişiliğin hak ehliyeti

Aile hukuku: Aileye yönelik ve kadına karşı şiddet içeren bütün eylemler, bu hukuk alanı içerisinde yer alır. Konuya dair davalara örnek belirtecek olursak; Boşanma ve ayrılık davaları, velayet, nafaka, soyadı değişikliği, evlat edinme, soy bağının kurulması vb. davalar.

Miras hukuku: Miras bırakanla mirasçılar arasında bu davalar ilerletilebileceği gibi, belli başlı durumlarda da sadece mirasçılar arasında ve mirasçılar ile alacaklıları arasında da miras davası ilerletilebilir.

Eşya hukuku: Medeni hukukun bir alt dalında yer alan bu konunun içerisinde; eşya nedir, eşya kimindir, eşya nasıl kullanılır, eşyanın sahibi kimdir, zilyetlik nedir vb. konular yer almaktadır.

Borçlar hukuku: Borca aykırı uygulanan bütün eylem ve işlemler için, başvurulması gereken hukuk alanıdır. Her türlü alacak-verecek, borç vb. etkenlerde borçlar hukukuna başvuru yapılır.

Medeni Kanun

Medeni kanun kapsamında düzenlenen bütün kanun maddeleri toplum huzurunun sağlanmasını amaç edinir. Günlük hayatın içerisinde kişi ya da kişiler pek çok etken dâhilinde haksızlığa uğrayabilirler. Kanunlarımız gerekliliğince hakları ihlal edilen kişiler, kanun koyucunun belirlemiş olduğu şekillerde başvuru ve işlem yapmalıdır.

Kanun maddelerimiz, her davanın içerisinde nasıl karar verilmesi gerektiğini belirler. Bunun yanı sıra kanun koyucu, hâkimlere takdir yetkisi kullanma yetkisi de tanımıştır. Mahkemelerde kullanılan takdir yetkilerinde öncelikli olan kapsamları maddeler halinde açıklamak gerekirse;

Medeni Hukukun Temel İlkeleri

  • İyi niyet, hakkın kötüye kullanılmaması, dürüstlük kuralı ilkesi
  • Hâkimin takdir yetkisi
  • Borçların genel kurallarının uygulanması
  • İspat kuralları

Kişiler Hukuku

1-) Gerçek kişiler

  • Kişiliğin başlangıcı ve sonu
  • Hak ehliyeti
  • Fiil ehliyeti
  • Hısımlık
  • İkametgâh
  • Kişilik haklarının korunması

2-)Tüzel kişiler

Medeni hukuk, miras ve boşanma davası kapsamlarını bünyesinde oldukça geniş şekilde barındırır. Bu iki konuda, Ülkemizde sıklıkla görülen dava konularından olmaktadır.

Erkeğin Boşanma Davası Açması

Türk Medeni Hukuku kapsamına göre resmi evlilik, kadın ve erkeğin ortak hayatı kurmayı istemeleri doğrultusunda gerçekleştirilir. Zorlama, kandırma vb. şekillerde evlilik gerçekleştirilmesi kanunlarımıza göre yasak olan bir durumdur. Boşanma istemi de, kadın ya da erkeğin isteği ile oluşur. Evlilik ve boşanma işlemleri arasındaki bir fark, taraflardan birinin isteği ile işlem başlatılabilmesidir. Açıklayacak olursak; “Evlilik birliği kurulurken hem kadının hem de erkeğin bu evliliği istemesi gerekir, boşanma davası açılırken taraflardan birinin başvuru yapması da işlemlerin başlatılması için yeterlidir.

Taraflardan birinin boşanma davası açmasıyla birlikte, karşı tarafın davayı kabul etmesi veya davaya karşı çıkarak boşanmak istemediğini beyan etmesi gerekir. Bu şekilde tek taraflı açılan davalar, çekişmeli boşanma davası olmaktadır. Çekişmeli boşanma davasını kadında açabilir, erkekte açabilir. Kanun koyucu bu hususu herhangi bir şarta bağlamamıştır. Boşanma davası açarken, davayı açan taraf değil davanın konu sebebi ve kusuru olan taraf önemlidir. Çünkü dava konusunda kusurlu ya da diğer tarafa oranla daha fazla kusuru olan taraf, boşanma davası açamaz.

Çekişmeli Boşanma Davası Nasıl Düşer

Çekişmeli boşanma davaları bazı sebeplerden dolayı düşer ve reddedilebilir. Bu duruma sebep olacak etkenlere örnek verecek olursak;

  • Dava açılırken yetkili mahkeme yanlış belirlenirse
  • Dava açılırken görevli mahkeme yanlış belirlenirse
  • Boşanma davasının açılmasına sebep olan konu, kanunen geçerli bir boşanma sebebi değilse
  • Dava konusunu oluşturan unsur, dava açmadan önce veya dava süreci devam ederken af edilmişse
  • Davanın açılmasına sebep olan vakıalar için geçerli olan zaman aşımı süresi dolmuşsa
  • Dava konusu olan eylemler, mahkemede kanıtlanamazsa
  • Açılan bir dava varsa dava tarafı ya da vekil avukatı davaya katılmalıdır. 3 ay süreyle taraf davaya katılım sağlamazsa ve kendisini savunan bir avukatı yoksa dava beklemeye alınır. 3 ay içerisinde de işlem yapılmazsa eğer davanın reddi gerçekleşir
  • Taraflar dava süreci devam ederken, boşanmaktan vazgeçer ve evlilik birliğinin devam etmesini isterse boşanma davasının düşmesi gerçekleşir.

Boşanma davasının içerisinde görülen bir durumda, dava devam ederken taraflar evliliğe devam etmek istemesidir. Durum böyle olunca pek çok kişi ne yapacağını bilemez. Kanunen taraflar boşanma davası devam ediyor olsa bile, davadan vazgeçme hakkına sahiptir. Yani taraflar dava süreci içerisinde barışabilirler. Evlilik birliğine devam etme kararı alan taraflar, mahkemeye davadan feragat ettiklerini beyan etmelidir. Mahkemeye ulaşan beyan sonrasında, söz konusu dava kapatılır ve evlilik aynı şekilde devam eder.

Evliliğe devam etmek için boşanma davasından feragat eden tarafların bilmesi gereken bir husus vardır. Boşanma davası konusu daha sonradan affa uğramışsa, bu sebebe dayanarak tekrardan dava açılamaz. Kanunlarımız gerekliliğince affa uğrayan hiçbir eylem, dava sebebi olamaz.

Medeni hukuk, miras ve boşanma davası başlıklı makalemize devam ederken, boşanma davaları hakkında bilgi vererek devam edeceğiz.

Çekişmeli Boşanma

Çekişmeli açılması gereken boşanma davaları, geçerli bir sebebe dayanmalıdır. Türk Medeni Hukuku madde 163 kapsamına göre geçerli olan boşanma sebeplerinden biri de, suç işleme kapsamı olmaktadır. Türk Medeni Kanunu 163 hükmüne göre, eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş boşanma davasının açılması için işlem yapabilir.

Yargıtay kararlarına göre, usulüne uygun şekilde açılmış bir dava bulunmadan suç işlemeye dayalı olarak boşanma kararının verilmeyeceğini belirtmeliyiz. Y2HD, 08.12.2016, ESAS 2016/17543, KARAR:2016/15753 bilgili Yargıtay kararı şu şekildedir;

“Davacı kadın tarafından evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayalı boşanma davası açılmıştır. Mahkemece; kısa kararda ve kısa karara uygun olarak düzenlenen gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, tarafların Türk Medeni Kanununun 166/1 maddesi uyarınca boşanmalarına karar verildiği halde, kararın gerekçesinde; “Evlilik birliğinin sarsılması” olarak nitelendirilmiştir. Bundan sonra, davanın Türk Medeni Kanununun 163. Maddesine dayalı boşanma davası olduğu, Türk Medeni Kanunu 163. Maddesinin koşullarının oluştuğu belirtilerek tarafların boşanmalarına karar verildiği belirtilmiştir. Oysa ortada “Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme” hukuki sebebine dayalı olarak açılmış bir dava bulunmamaktadır. Gerçekleşen bu durum, gerekçenin kendi içinde ve gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişkiye sebebiyet vermiştir. Oluşan bu çelişkiler tek başına bozma sebebi oluşturduğundan, dava ile ilgili yeniden hüküm kurulmak üzere hükmün bozulmasını gerektirmiştir.

Suç işleme sebebine dayalı boşanma davası açılabilmesi için, suçun içeriğinde yüz kızartıcı olay olması gerekir. Bu duruma birkaç örnek verecek olursak;

  • Zimmet
  • İhtilas
  • İrtikâp
  • Rüşvet
  • Uyuşturucu ticareti
  • Hırsızlık
  • Dolandırıcılık
  • Sahtecilik
  • İnancı kötüye kullanma
  • Hileli iflas
  • Zina
  • Kasten adam öldürme
  • Cinsel taciz
  • Diğer konular

Mahkemeye geçerli olarak gösterilen yüz kızartıcı suçun, ispatlanmış olması gerekir. İspatlanması gerçekleşmeyen yani mahkeme tarafından hükmü verilmeyen ceza davası konuları sebebine dayanılarak, yüz kızartıcı suçtan dolayı boşanma davası açılamaz.

Medeni hukuk, miras ve boşanma davası konumuza devam ederken, davaların açılma şeklinden bahsedeceğiz.

Boşanma Davası Açmak İçin Ne Yapmak Lazım

Boşanma kararı ile ortak hayatın sonlandırılması talebi, resmi şekilde uygulanmaya başlar. Taraflar veya taraflardan biri, ortak hayatı artık sürdürmek istemezse usulüne ve esasına uygun şekilde boşanma davası başlatılabilir. Geçerli olan boşanma davasının başlatılabilmesi için belli başlı şartlar uygun haliyle yerine getirilmelidir. Uygun şekilde başlatılmayan davalar, mahkeme tarafından reddedilir. Reddedilen davalar kişilere hak ve zaman kaybı yaşatır.

Türk Medeni Hukukuna göre, boşanma davalarınızı avukatlı ya da avukatsız şekilde ilerletmeniz mümkündür. Buradaki en büyük fark, avukatın gerek eğitimi gerekse işi gereğince konu hakkında bilgi sahibi olmasıdır. Fakat davalı ya da davacı niteliğinde yer alan kişi, vekil avukat kadar bilgi sahibi olamaz. Boşanma davasının başlatılabilmesi için belli başlı evrakların hazırlanması gerekir. Kanunen gerekli olan belgeleri maddeler halinde belirtecek olursak;

Boşanma davasının şekline uygun hazırlanan dava dilekçesi (Dava dilekçesi anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanmada farklı uygulamalara göre düzenlenir)

  • Anlaşmalı boşanma davası yapılacaksa eğer boşanma protokolü
  • Kimlik ya da pasaport
  • Adliyede ödenmesi gereken harç ve gider avanslarının makbuzları
  • Dava dilekçesinde belirtilen ve hazır olan deliller
  • Dilekçeye ek olarak sunulması istenilen belgeler
  • Dava süreci avukat ile ilerletilecekse, avukat adına çıkartılan vekâletname

Medeni Kanunun Kabulü

Medeni Kanun 4 Ekim 1926 yılında kabul görmüş bir uygulamadır. Medeni Kanun kapsamında insanlara ve Ülkelere dair düzenlemeler yapılmaktadır. Bu sebeple de, Ülke genelinde huzurlu bir toplum yaşantısının oluşabilmesi için, çok önemlidir. Ülkemizde de medeni kanun kapsamında her türlü konu hakkında, kanun maddeleri oluşturulmuştur. Kanunların belirlediği şekillere uygun davranmayan vatandaşlar hakkında, yapılan eylemin türüne göre işlemler yapılır. Hukuk alanında görev yapan bütün kurum ve kuruluşlar düzenin sağlanabilmesi için görev yapar.

Mahkemelere başvurulmadan ulaşılacak çözüm yöntemlerine öncelik vermek, toplumda uzlaşmayı ve anlaşmayı teşvik etmek, hukukçular için aynı zamanda bir görevdir. Hukukunda amacı uyuşmazlıları mutlaka yargı sonunda verilen bir mahkeme kararı ile çözmek değildir. Hukukçu, sadece uyuşmazlığı yargı organları önüne taşıyan ve sürdüren, tarafları savunan veya karar veren kişi olmayıp toplumda uyuşmazlık çıkmasına engel olan, uyuşmazlıkların en aza indirgenmesine yardımcı olan, uyuşmazlık çıktığında bunu en kısa sürede ve en uygun yolla çözen kişidir.

Devletin hak dağıtma ve hak dağıtımına ilişkin kuralları düzenleme görevini üzerine alması sebebiyle hakkı ihlal edilenler veya ihlal edilmesi ihtimali bulunanlar, Kanunların çizdiği sınırlar ve verdiği yetkiler çerçevesinde, bu konuda yetkili kılınan ilgili kişi ya da mercilerden yardım talep etmelidir. Devletin dava veya takip yoluyla yahut diğer yollarla kendisine yöneltilen talepleri karşılaması ve bağımsız olan mahkemeler önünde yargılama yapılarak karar verilmesini ve bu kararların da hukuk devleti çerçevesinde uygulanmasını sağlaması gerekir. Yani bireylerin hak arama konusundaki talepleri hukuki olarak kabul görmeli ve fiili olarak gerçekleştirilmelidir.

Kendiliğinden hak alma yasağının ve hukuk devletinin bir sonucu olarak, bireylerin devlete karşı anayasa ile teminat altına alınmış olan hukuki koruma talebinde bulunma hakları vardır. Devlet de kendisine yöneltilen bu talebi yerine getirmekten, hakkın dağıtımından kaçınamaz. Hukuki koruma talebi mahkeme önüne götürülen uyuşmazlığın maddi ve hukuki açıdan etraflı bir incelemesi sonucunda hâkimin kesin ve bağlayıcı kararı ile sonuçlandırılmasını teminat altına alır.

Medeni hukuk, miras ve boşanma davası başlıklı yazımızın son kısmında, hukuk sistemimizde oldukça önemli olan boşanma davalarındaki kusur ilkesinden bahsedeceğiz.

Çekişmeli Boşanma Davasında Kusur

Çekişmeli boşanma davaları belli bir sebebin oluşmasıyla açılan davalardandır. Davayı açan taraf davacı taraf olurken, davanın açıldığı taraf ise davalı taraftır. Bu şekilde açılan davalarda davalı tarafın, kusuru ya da kusurları olmalıdır. Davacı tarafın ise, daha az kusurlu veya kusursuz olması gerekir. Tam kusurlu olan taraf, boşanma davası açamaz. Medeni hukukumuza göre kusur boşanmanın ilkeleri arasındadır ayrıca, kusurun ispatlanması görevi davacı tarafa aittir.

Kimse kendi kusuruna dayanarak hukuken korunan bir yarar elde edemez. Kusursuz eşin dava hakkını kullanmaması hakkın kötüye kullanılması olarak yorumlanamaz. Zira kimse kendi yararına bir dava açmaya zorlanamaz. Davalının kusurunun ispat edilmesi ile birlikte boşanma gerçekleşebilir, kusur ispat edilemezse dava reddedilir yani boşanma gerçekleşemez. Ayrıca bilinmesi gerekir ki; Kusurlu olan taraf, yapılan talepler ve davanın içeriğine göre belli başlı maddi ödemeleri yapmakla da yükümlü tutulabilir. Bu ödemelerden en sık talep edilen ise, maddi ve manevi tazminat hakkı olmaktadır.

Y2HD, 16.01.2017, ESAS:2016/25134, KARAR: 2017/435 Numaralı Yargıtay kararına göre;

“Taraflar arasında görülen boşanma ve birleşen Türk Medeni Kanununun 197. Maddesinden kaynaklanan tedbir nafakası davasında, mahkemece davacı-davalı erkek tam kusurlu bulunarak boşanma davasının reddine, davalı-davacı kadının ise nafaka davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir. Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması Anayasa hükmüdür. Mahkemenin, tarafların açıklamalarını dikkate alarak değerlendirmesi ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesi hukuki dinlenilme hakkının da gereğidir. Yargı organları her iki tarafın iddia ve savunmaları ile delilleri değerlendirip, sabit görülen maddi vakıaları ve bunlardan çıkardıkları sonuç ve hukuki sebepleri gerekçelerine yansıtmalıdırlar. Somut olaya gelince; mahkeme gerekçeli kararında, boşanma davasının reddine sebep olan olaylarda davacı-davalı erkeğin tam kusurlu olduğunu kabul etmiştir. Kadının tedbir nafakası davası yönünden de boşanma davasında erkeğin tam kusurlu bulunduğuna atıf yapılarak kısmen kabulüne karar vermiş ise de, her iki dava gerekçesinde de açıkça erkeğin kusurlarının neler olduğu belirtilmemiş, bu hususu gerekçede tartışılmamıştır. Bu haliyle her iki dava yönünden verilen karar, yeterli gerekçeden yoksun olup, denetime elverişli olmadığı gibi, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297/1-c maddesindeki unsurlarını da içermemektedir. Bu bakımdan gerekçesiz karar oluşturulması usule ve yasaya aykırı bulunmuştur”.

0

Yorum Gönder